-
Mustafa TOPTOP
Tarih: 03-02-2025 15:15:00
Güncelleme: 03-02-2025 15:38:00
Dışı gibi içi de karışık kafanın. Yolun karşısındaki Defterdarlık binasına gidecek ve o yıla ait motorlu taşıtlar vergisini ödeyecektim. Bir taraftan da karşıya geçmek için yolun boşalmasını bekliyordum. Tam karşıya geçmeye hazırlanırken biri seslendi.
“Hoca yanından bir beş lira versene, arabanın vergisini ödeyecektim, param yetmedi.” Merhabadan öte samimiyetim olmayan birisi.
“Ben de aynı işi görmek üzere binaya gireceğim, param yeter mi bilmiyorum. Ben ödeyeyim, artarsa vereyim.” dedim ve içeri girdim.
O yıl taşıt vergileri her zamankinden fazla zamlanmıştı. Ne kadar ödeyeceğimi bilmiyordum ama itiraf etmeliyim ki istenilen parayı verebilirdim aslında. Vermek içimden gelmedi. Biraz da karşımdaki kişiye içim ısınmamıştı. Muhasebe bölümüne gittim, ödeyeceğim vergiyi hesaplattım, vezneye gidip ödedim. Ben işimi görmüştüm ama içim fena halde sıkılmıştı. Kendi kendime “Niye böyle bir şey yaptım, keşke verseydim o parayı.” diye hayıflandım durdum merdivenlerden aşağıya inerken.
Halbuki Duha suresinde Rabbimiz “Yardım isteyeni de hangi çeşit olursa olsun boş çevirme.” demedi mi?
“Ey gafil adam sen kim oluyorsun da cebindeki beş lirayı isteyene vermiyorsun. Cebindeki paranın asıl sahibini unutup benlik yapıyorsun!” vicdanımın sesi bunaltıyordu beni. “Allah vere de adam orada olsa bari.” diye düşündüm ve çıktım dışarı. Adam oradaydı. Derin bir “Oh!” çektim içimden.
“Abi param arttı vereyim.” dedim. Adam “Gerek kalmadı hoca, çocuk parayı getiriyor.” dedi. Israr ettim ama almadı.
İmtihanı kaybettim. “Demir tavında dövülür.” der atalarımız. Tav geçmişti. İstendiğinde hemen vermeliydim. Üzüldüm…
Aradan bir yıl geçti. Yine taşıt vergisini ödemek üzere aynı yerdeyim. Muhasebedeki görevli hesapladı vergi miktarını, vezneye ödenmek üzere elime bir kâğıt verdi. Vezneye gitmeden önce cebimdeki parayı saydım. Üç buçuk lira eksiğim vardı. İçim buruldu, güldüm kendi kendime.
Bir yıl önce vermediğim beş lira geldi aklıma. Bu bir cezaydı. Binada tanıdığım arkadaşlar vardı, onlardan isteyebilirdim ama istemedim. Bu cezayı çekmeliydim. Çıktım dışarı, arabama bindim, şehir merkezindeki bankamatikten para çekip geldim ve vezneye borcumu ödedim.
Hayatımızda ansızın karşımıza çıkan imtihanlar vardır. Eğer neden sonuç ilişkisini doğru kurarsak başarıyla atlatırız imtihanı. Ayrıntılara takılıp aslı unutursak kaybedenlerden oluruz. Elimizi vermeye alıştırmalıyız. Zamanında vermeliyiz. Geciktirmeden, şöyleydi, böyleydi demeden hemen vermeliyiz. Gözeteceğimiz tek şey Allah rızası olmalı. Varsa bir varlığımız onu bize veren Allah’tır. Vereceğimiz bize emanet edilendendir. Neyin hesabını yapıyoruz? Bize hesapsız, sonsuz nimetler verenin verdiğini niçin ihtiyacı olandan esirgiyoruz? Halbuki bizim değil ki bizim sandıklarımız!
“Sıdk ile Allah’a kul ol mal ü dünya fitnedir
Bir kefen giyip gidersin servet ü sâman gider”
diyor şair. Hayatın bütün nüktelerini, inceliklerini iki mısrada anlatıvermiş. Anlamak ve yaşamak bize kalmış. Güzel davranışlara alıştırmak lazım kendimizi. Fitne, yani imtihan nerede, ne zaman karşımıza çıkar, hiç belli olmaz.
Rahmetli şimdi karşıma çıksa da beş lira değil beş bin lira versem keşke. Mümkün değil çünkü her şey zamanında olmalı. Fırsatı kaçırmamalı, kaybetmemeli; elimizi vermeye alıştırmalıyız efendim.
- MİSAFİRLER HAYDİ!
- CAN GÜNEŞİ SUYA DEĞDİĞİNDE
- “SÖZÜM ODUN GİBİ OLSUN HAKİKAT OLSUN TEK” AKİF
- ŞEB-İ ARUS YAKLAŞIRKEN
- DÜNYA DÜNYA DEDİKLERİ “DÜN” YA!
- KÜLHANCI KAMBUR’UN ARKADAŞI
- İNSAN YETİŞTİRME SANATIDIR ÖĞRETMENLİK
- BÜYÜK CEZA
- EKOLOJİK DENGE BOZULUYOR MU?
- SUSKUNLAR MECLİSİNİN YAPRAĞI OLABİLMEK
- ÖZÜ DOĞRU OLANIN SÖZÜ DE DOĞRU OLUR
- ATA TOHUM YOLCULUĞU